Pazartesi, Haziran 15, 2009

Tecahül-i Arif

Çok uzun bir zamandır kendi irademle ve dinç olarak bu kadar erken kalktığımı(belki de uyuyamıyorum ama güzel nedenleme yapıyorum şu an =)) hatırlamıyorum. Güneşin yavaş yavaş doğuşu, sabahın o erken saatlerindeki o loş ama hoş hava, ıssızlık... Ama hayır konumuz bunlar değil konumuz beni bu saatte, üstelik de İzmir'de uykumdan kaldırıp bu yazıyı yazmama sebep olan sıkıntı ya da sıkıntının kaynağı.

Beni tanıyanlar bilirler, üniversite hayatım boyunca hiçbir zaman akademik tarafla yıldızlarımız tam olarak barışmadı. Evet liseye kadarki öğrenim hayatımda çok başarılıydım, evet hala anlatılan konuları genelde sınıfta ve hiç not tutmadan, hocayı pür dikkat dinleyerek(hayır artistlik değil, bu da benim öğrenme yöntemim) kavrayabiliyorum. Ama olmuyor arkadaş! Sınav denilen o uzun ve sıkıcı süreçte bir türlü istediğim(ve haliyle kağıdı okuyacak kişi ya da kişilerin istediği) şeyleri yazamıyorum. İnsan bildiği şeyi gösteremez mi? Gösteremiyorum işte!

Aranızda "yavrum evladım o zaman bilmiyormuşsun işte, bak" diyenler olabilir. Peki hadi bilmiyorum diyelim ama o zaman kaldığım akışkanlar mekaniği dersini tekrar alışımda hiç çalışmadan nasıl BB aldığımı birisi bana açıklasın. Ya da bu yazıyı yazmama sebep olan sonlu elemanlar analizi dersinin ikinci vizesinden 45 alırken(ki ortalama da 76 mı ne) final projesinde neredeyse hiç sıkışmadan, kafam karışmadan çatır çatır o dönen kosinüs tepeciği problemini ve yanında çerez niyetine gelen benzer problemin tek boyutlu ve zaman bağımsız halini çatır ve çutur efektiyle çözüp üzerine "efendim bir de şöylesi var" ya da "böyle böyle yapmak lazım aslında, hatta buyrun yapılmışı var" tadında bilmişlik taslayabilecek kadar(bilmişlik taslamak işin espirisi elbet, yapması eğlenceli ve üstelik bonus getiren hareketler bunlar =)) rahat yapabilmemi yine aynı birisi("Ayşeler de açıklayabilir!"), bana açıklasın lütfen!

Hayır işin kafamı daha çok bozan tarafı ben, bana bu dersi veren süper insanla(evet henüz dönem bitmedi, notlar da verilmedi ancak ben dönem notları ilan edildikten sonra kendisine bu güzel ders ve dönem için teşekkür amaçlı bir hediye de vereceğim kişinin burayı okumadığına eminim neredeyse =)) bilimsel araştırma projesi yapıyorum. Adam bana güveniyor, ben adama karşı sorumlu hissediyorum kendimi zaten. Tüm bunların dışında gerçekten inanılmaz anlayışlı ve iyi bir adam. Sen yanlış yapsan bile soruyu, gidiş yolun doğruysa tam puan bile veren bir insan. Siz düşünün gerisini(Buradan akışkanlar mekaniği 2'nin finalini "box" yapan diğer muhteşem(!) insanlara selam olsun!). Ama işte sen git bu kişinin dersinin sınavından, üstelik anladığın halde, 45 al! Soruyorum size siz yerin dibine geçmez miydiniz?

Merak ediyorum nasıl anlatacağım ben kendimi şimdi. Hani "Hocam ben aslında çok iyi anladım, valla bakın. Sadece Jacobian matrisiyle aramız çok iyi değil ama tanır ve de bilirim kendisini." desem olacak mı yani? Aha buldum! Cüneyt Hocaya, "Hocam ben sanat yapıyorum aslında sınavlarda. Tecahül-i Arif, hani liseden. Bilip de bilmezden gelme sanatı. Not önemli değil, her şey sanat için!" diyeceğim. O da "Evet anlıyorum Burak'cım" dedikten sonra bloguna "Hani size daha önce bahsettiğim CUDA'cı bir çocuk vardı ya, işte o çocukcağız deli çıktı. İş başa düştü artık kendimiz uğraşıp yapacağız CUDA projesini. Kendisine de acil şifalar diliyorum." yazacak ve böylece akademik dünya bana bir tekme daha atmış olacak.

Bu muhteşem(!) yazımı noktalarken konuya cuk oturan "Kırıcı Oluyorsun Emrah" videosunu ve oradaki "vurmayıaaaan!" nidasını siz blog gençliğine armağan ediyorum. Ayrıca varlığım da akademik dünyaya armağan olsun, evek!